Emirhan Zor
Kent sosyolojisi 19. Yüzyıldan beri kent yaşamının toplumsal yaşamı nasıl etkilediğini incelemekte. Kentler organik bir yapı gibi birçok koşula bağlı olarak değişmektedir. Bizim tasarladığımız şehirler bizi de değiştirir hale gelmekte, kentlerdeki değişim içinde yaşayan toplumu da etkileyerek insanların toplumsal davranışlarını değiştirmektedir. Günümüzde ise modern kentlerde yaşayan çağdaş insan, kent yaşamının kendisini ittiği bir bilinçsizlik ve sürüklenme biçiminde hayatını yaşamaktadır. Neoliberal politikalar etkisinde insan kavramını es geçerek planlanan kentlerin bize dayattığı bu telaşlı yaşam biçimi, artık acelemiz olmadığı zamanlarda bile bir yetişememe duygusu içinde hareket etme dürtüsü uyandırmaktadır. Bu olguyu şehrin yoğun olduğu noktalardan birisine giderek ve çevremizdeki insanların çevresi ile etkileşimlerine bakarak görebiliriz. Örneğin hazırlık senemde her gün İTÜ Maçka kampüsüne giden öğrencilere, Nişantaşı’ndaki tarihi apartmanlardaki ince detayları gösterdiğimde her gün geçtiği yerlere bir kere bile dikkatli bakmamış olduklarını fark etmiştim. Şehrin bize dayattığı bu hızlı yaşam biçimi, enformasyon çağında bilgi bombardımanıyla karşılaşan insanda bilinç düzeyinin azalması ile etkisini arttırmaktadır. Şehirde yürümek sadece zorunlu bir yerden bir yere transfer amacını gerçekleştirmektedir. Bu sebeple şehirlerin bize sunması gereken, canlı ve cansız varlıklar ile etkileşim ve bu etkileşimden doğan gelişme sınırlı kalmakta. İnsanlara bir yerden bir yere koşarken, bu koşuşturmaya bir anlık ara vermelerini sağlayıp o ana odaklanmalarını, o etrafındaki manzaraya dikkat kesilmelerini, şehrin kendisi ile etkileşime girmelerini ve düşünmelerini sağlayabilir miyiz? Aslında bu sanat projesinin fikri bu sorudan ortaya çıktı. Projedeki ana fikir, insanlara kamusal bir alanda, o anın manzarasını geçmişin bir ressamı nasıl görürdü fikrini yapay zekâ metotlarıyla göstermek. Kamusal alanda, o anın manzarasını farklı bir biçimde, beklemediği bir şekilde gören insan, o şahit olduğu manzaraya sadece geçilecek bir yer olarak değil, incelenecek, üzerine düşünülecek bir sahne olarak bakacaktır. Belki defalarca önünden geçtiği bu manzaraya hiç bakmadan geçtiğini fark eden insan, koşuşturma içinde bir yerden bir yere yuvarlanarak geçirdiği günlerinde, hayata ve çevresine hiç odaklanmadığını fark edecek ve bu metropolün onda oluşturduğu bu bilinçsiz sürüklenme şeklindeki hayat biçimini düşünecektir. Eser izleyici ile kent arasında bir etkileşim yaratacak, kamusal alan ile etkileşime giren insan kamusal alanın sahipliğini fark edecektir. Bu noktada hayatın normal akışında insanı kamusal alan ile etkileşimden koparan ekranlar, bu eser ile kamusal alan ile tekrar etkileşim yaratmak için kullanılacaktır. Orada izlediği o an, ayrıca empresyonist bir resim gibi, günün sadece kısa bir anına özel ve sadece o an orada bulunanlar tarafından deneyimlenen, zamana ve şehrin kendisine göre değişen bir sanat eseri olacaktır.