11.Yüzyıl Anadolu Selçuklu Dönemi’nde coğrafyamızda kullanılmaya başlanmış çini, zaman içerisinde farklı tekniklerle ve kompozisyonlarla üretilip geliştirilmeye devam etmiştir. Bugün ise farklı kullanım alanlarıyla hala sanat, zanaat ve mimari yapı malzemesi olarak uygulamaları yapılmaya devam etmektedir. Günümüzde yapılan üretimler, kullanım amaçlarına göre anlatım aracı olabildiği gibi ticari kaygı taşıyan objeler haline de gelmektedir. En rafine ve bilindik tarihi çini örneklerini müzelerde veya tarihi yapılarda gözlemleyebilsek de güncel çini üretimlerin büyük bir çoğunluğu, geçmişe ait çini tasarımlarını tekrarlamaktan öteye gidememektedir. Günümüzün yaşam tarzını, düşünce ve duygularını yansıtamayan bu çiniler, bugünün insanının bağ kurabileceği anlatımlar ve strüktürler haline gelememektedir.
Çininin en karakteristik dönemlerinden ve İstanbul’a ait olmasıyla bilinen 16-17.yy Klasik Osmanlı Dönemi çini sanatındaki üsluplardan yola çıkarak bugünün ihtiyaçları, hikâyeleri, metabolizmaları ve sembolizmi ile 21.yy’ın insanları arasında tekrardan bağ kurabilmeyi amaçladık. Bu bağlamda, günümüzün teknolojik olanaklarını ve insan etkileşimini temel alan yeni potansiyellere yanıt verebilecek, coğrafyamıza ait bir üretim olan ve iç/dış mekâna uygulanması uygun olan çiniden enstalasyonlar gerçekleştirdik.
(Prototip için seçilen çini karonun orijinalini Topkapı Sarayı, Harem Dairesi'nde bulabilirsiniz.)
Enstalasyonlarımızdaki QR Kodları okutulduğunda geleneğin konforu ve geleceğin potansiyeli arasında sıkışan insanoğlunun, yüzyıllardır zamanın getirdiği şartları benimsemek ve reddetmek arasında çelişkiye düşmesini ele almaktayız. Sarayın Has Bahçesi olan ve 16.-17. yüzyıl çinilerine ilham kaynağı olmuş Gülhane Parkı'nda yaşanan toplumsal olayları inceleyerek, bir çini pano üzerinden zamana ayak uydurmak için geleneksel normları kırmamız ve geçmişi hatırlayarak değişmek ve gelişmek zorunda olduğumuzu vurgulamaktayız; aynı çinilerin de yaşaması gereken süreçte olduğu gibi. Klasikten moderne yolculuğunu gördüğümüz, 21.yüzyılın ihtiyaçları ile şekillenen sanal ağ/bağlarıyla bezenip pikselleşen bu çiniler, oluşturduğu QR kodunun yönlendirdiği sayfada da Gülhane Parkı’nın Tanzimat Ferman’ından bugüne kadar ev sahipliği yaptığı modernleşme adımları ve değişime karşı çıkılan “Hayır” anları gifler veya müzikler eşliği ile site ziyaretçisine sunulacaktır.
Yüzyıllardır coğrafyamıza özgü bir sanat, zanaat ve yapı malzemesi olarak bilinen çiniler günümüzde belirli kalıpların ve tekrarların arasında sıkışıp kalmıştır. Çini uygulamalar karo formu olarak kullanıldığında iç ve dış mekân uygulamalarına dayanıklılığını sürebilmektedir. Ayrıca monte edildiği bölgede sabit durduğu ve sökülemediği için kamusal alanda uygulanması uygundur. Bu proje ile beraber coğrafyamıza ait bir geleneksel sanat formunun günümüz potansiyelleri ve ihtiyaçları eşliğinde, insan etkileşimine açık, günümüz teknolojilerini de destekleyebileceği ve yeni bir anlatım aracı olabileceği potansiyelleri keşfetmek üzerine gelişimini devam ettirebilecek yenilikler getirmektir. Çini bu temanın gelenek adımını oluştururken pikselleşerek oluşan QR kodu ise gelecek adımını temsil etmektedir.
Çini gelişimindeki en karakteristik ve kendine öz bir dönemi olan 16.-17.yy. çinilerinin İstanbul’da bulunmasından kaynaklıdır. Bu çinilerin tasarlandığı dönemde, çinilerin üzerlerindeki bezemeler ve üsluplar Gülhane Parkı’ndaki bu dönemin bahçesinden tasvirler edilerek hayata gelmiştir. Ayrıca bu dönemde uygulanan çinilerin büyük bir bölümü tarihi yarımada içerisinde uygulanmıştır. Gülhane Parkı içerisinde bir rota oluşturarak ilerleyen süreçlerde beş adet uygulama yapmayı hedefliyoruz.
Eserlerin yerlerini bulduktan sonra telefonunuzun yardımıyla QR kodlarını okutmanız yeterli olacaktır.